İnsanoğlu; doğar, büyür, okur, çalışır, para kazanır, harcar ve ölür...
Herkes ölür, ama herkes gerçekten yaşayamaz. Yani yaşadığını anlamadan, hayattan hiç bir zevk almadan, hayallerini gerçekleştiremeden, çocuk büyütme kargaşasında, borç ödeyeceğim curcunasında, elalem ne der baskısında; yaşayamadan gözlerini kapatır dünyaya.
Yaşamın iki amacı vardır. Birincisi her an ölecekmiş gibi ahirete yatırım yapmak, ikincisi de hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için yatırım yapmak. Biz bu yazıda; dünya için yapılan yatırımları değerlendirip, ahiretle noktayı koyacağız.
İnsanın en büyük yatırımı kendine yaptığı yatırımdır. En lüks evlerin kredileri altına girmek, en pahalı çantalara sahip olmak, son teknoloji telefonları kullanıp, en kral arabalarda seyahat etmek değil; sağlığa, hatıralara, dostlara yapılan yatırımdır.
Hiç gitmediğiniz bir şehri ziyaret ettiniz mi hiç? Akrabalarınızın düğünü yada cenazesi için değil; sadece gezmek için, saatlerce seyahat ettiğiniz kaç şehir oldu? Hiç tanımadığınız insanların arasında kaç kere yürüdünüz? Kaç kere kayboldunuz hiç tanımadığınız sokaklarda? Biraz daha büyük düşünüp, kaç kere yurt dışına çıktınız diye soracağım. Turistler akın akın memleketimizi gezmek için fırsat yaratırken, siz kaç defa gittiniz onların ülkesine? Kaç kere plakasında başka bir ülkenin bayrağı bulunan taksilere bindiniz? Anlamadığınız bir dille konuşan kaç insana, beden dilinizle derdinizi anlatmaya çalıştınız? Cüzdanınızda hiç yabancı para taşıdınız mı? Cevabınız hayır. Çünkü bunları yapabilmek için hem zaman lazım, hem de para.
Ama siz çalışıp kazandığınız paralarla, 3 bin liralık telefon kullanmayı tercih ettiniz. Siz 1 gecelik Kapadokya Turu yerine, aynı fiyata denk gelen marka ayakkabıyı almayı tercih ettiniz. Boğazda çay içmek maliyetine dip boyası yaptırıp; başkasının çektiği boğaz resmini bilgisayarda masaüstü yaptınız. Siz hafta sonunu 1 saat uzaklıktaki ören yerinde geçirmektense; koltuğa uzanıp, gidemediğiniz yerlere gidenleri 'like'lamakla vakit kaybettiniz.
Peki kaç kere psikiyatriye gittiniz? Hani sivilceniz çıktı diye, varisiniz bacağınızda çirkin gözüktü diye aşındırdığınız hastanelerin psikiyatristleri var ya, onları kastediyorum. Ruhunuz için en son ne zaman tedavi aldınız? Ne zaman içinizi acıtan sorunlarla yüzleştiniz? Ama yok, neden deli doktoruna gidip afişe olasınız ki? Herkes kötü ve haksız, siz hep iyi ve haklısınız.
Aslına bakarsanız tüm ulus olarak psikiyatrik tedavi almalıyız. Ramazan iftarları dışında aile meclisleri toplanmıyor, dost denilenler arkamızdan dedikodu yapıyor, hayat arkadaşları eşleri uyuduğu an başkalarıyla mesajlaşıyor, patronlar eleman azaltmak için işçilerin açıklarını arıyor. Velhasıl güvensiz bir toplumda; sadece maddi yatırımlar yaparak, ömür çürütüyor ve kendimizi yıpratıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Brezilyalı bir iş adamı, organ bağışına dikkat çekmek için; milyon dolarlık arabasını mezara gömdü. Ben bu haberi farklı değerlendirip; ''Helal olsun adama, dünya malı dünyada kalır örneği sundu'' dedim. Gerçekten bir çok insan mal varlığını ahirete götürecekmiş gibi yatırım yapıyor. Evler, arabalar, yazlıklar, nikah öncesi altın pazarlıkları, limitsiz kredi harcamaları; kefenin cebi yok dedirtiyor.
Oysaki sevdiklerimize, güzel anılar ve gülümseten fotoğraflar bırakmalıyız. Sonuçta ahirete, onların kavga edip paylaşamadıkları malı mülkü değil; sadece günah ve sevapları götüreceğiz.
''Kaç yıl çalışıp para kazandın'' değil, ''Kaç sene namaz kıldın'' diye hesaba çekileceğiz. ''Sosyal medyada kaç yemek resmi paylaştın'' değil, ''Yemeğini kaç ihtiyaç sahibiyle paylaştın'' diye soracaklar ahirette. ''Dünyada kaç kürkün vardı'' değil, ''Kaç hayvan besledin'' diye soracaklar bize. İnternette kaç takipçin olduğuna değil, tabutunu kaç kişinin taşıdığına bakılacak son nefesini verdiğinde...