Neredeyse her köyün girişinde görmeye alışık olduğumuz ''Hurdacı Giremez'' tabelasının sebebini araştırmaya başlamışken; garip bir ironi ile karşılaştım. Bırakın köyleri, Yalova il sınırına ''Hurdacı Girebilir'' levhası astırsak; kimsenin işi olmaz bu şehirle.
Yalova'da ki bir çok köyün girişinde rastladığımız ''Seyyar Satıcı ve Hurdacı Giremez'' uyarılarının amacı; megafonlarla yapılan gürültü kirliliğini engellemek, hurdacılık bahanesiyle oluşan hırsızlık girişimlerini önlemek, dilencilerin huzuru bozmaması amacıyla; köylere yabancı insanların girişini durdurmak, tertip ve düzeni muhafaza etmektir. Bir çok köy muhtarı bu tabelalar sayesinde; hırsızlık vakalarının azaldığını ve köylerde refahın sağlandığını ifade ederken, kentliler bu huzurun şehirlerde bulunamamasından şikayetçi.
Sebebine gelince; Yalova'ya şehir demeye artık bin şahit gerek. Ağaç katliamı ve açılış tarihinin yarattığı kafa karışıklığından sonra kavuştuğumuz Köprülü Kavşak Projesinin çevre düzenlemesi; hala tamamlanamadı. 15 Ocak'ta başlanacak denilen peyzaj çalışmalarına ise yetkililer hala fransız kalmış durumda. Araç sürücüleri için keskin dönüşlere sebep olan son dakika uyarıları, şimdilik ölümlü kazalara sebep olmazken; yaya geçişlerinin ne feci durumda olduğuna değinmiyorum bile. Bebek arabasıyla dört yoldan karşıya geçmek için çabalayan kadınları mı yazayım, yoksa okullarına yaya giden dalgın gençlerin tehlikeli hareketlerini mi? Yaşları itibariyle üst geçide çıkamayan bastonlu amcaları mı yazayım, yoksa karşıya geçmek için yön bulamayan yabancıları mı?
Çevre düzenlenme çalışmalarının hızlanması için; birilerinin ölmesi şart mı? Gerçi Yalova'da ölmek için dört yolu kullanmanıza da gerek yok. Sokakta, bebek arabanızla yürürken bir tırın altında kalabilir, rahmetli Seçil İnce gibi hayata veda edebilirsiniz. Yada Çınarcıklı Ayaz bebek gibi; korkuluğu olmayan bir dereye düşebilir, boğularak hayatınızı kaybedebilirsiniz...
Ama yerel medyaya o kadar ''önemli'' haberler servis ediliyor ki; yasımızı tutup, protesto bile yapamıyoruz. Örneğin; Kurtuluş Sokağa yapılan baskılı asfalt çalışması. ''Yalova'da İlk'' manşetiyle servis edilen projeyi bizde beğendik, ama sanatçıların isimleriyle süslenen muhit bile kan ağlarken; merkeze uygulanan bu yap-boz uygulamaları niye? Adile Naşit Sokağının ne aydınlatma direkleri var, ne çöp konteynerleri. Kemal Sunal Sokağına bakan Balaban deresi, koku ve pislik yüzünden insanların midesini bulandırıyor. Barış Manço Sokağının bir yolu bile yokken, Belediye Başkanı hala; ''Kurtuluş Sokağındaki asfalt çalışmasının, aydınlatma ve boyama çalışmalarıyla görselliğini arttıracağız''diyor.
Peki nezihliği ile Yalova'nın 1 numaralı mahallesi olarak, gözdeliğini yitiren Bahçelievler Mahallesine ne demeli? Suriyeli mültecilerin yerleşmesiyle birlikte, hırsızlık ve taşkınlık olaylarının arttığını dile getiren mahalleli; eski elit günlerinin kayboluşundan şikayetçi. Çarşıda oturan insanlar ise; apartmanlarının önüne araç park edememekten, park ettikleri taktirde ise; park parası ödemekten yana dertli.
Yalova'yı görmeye gelen ziyaretçilerin eleştirilerine nasıl cevap vermeli? Geçtiğimiz günlerde Deprem Anıtı'nı gezerken ben utandım. Umumi tuvalet halini alan sergi bölümü; mikrop yuvasına dönmüş durumda. Depremde yitip giden canların kemikleri sızlarken, Belediye bütçesini; haritada yerini dahi bilmediğimiz kardeş şehir ziyaretlerine harcıyor. İnsanları taciz eden dilencilerin önüne geçmek yerine; parkomat elemanlarını arttırıyor. Çöp kutularını arttırmak yerine; çöpe sebebiyet veren, dergi ve broşür gibi kağıt parçalarına dünyanın masrafını yapıyor. Şehir içine yeni yol güzergahları bulmak yerine, bazı sokakları araç trafiğine kapatıyor. Halk Eğitim Merkezinde Suriyeli vatandaşlara Türkçe kursu vermek yerine, Türklere Arapça kursu veriyor.
Velhasıl ''Hurdacı Giremez'' levhalarıyla köylerini koruma altına alan muhtarlar kadar ilgilenmiyor bizimle yöneticiler. Koltuklarından kalkıp sahaya inebilseler, Yalova'da ziyadesiyle sıkıntı olan meseleleri çözebilecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder